İSTANBUL (İGFA) – Ahmet İnam’ın insanın “mana” arayışını merkezine alan derin anlatısından Adam Morgan’ın markalara yönelttiği “sıradanlık” ikazına; Bekir Ağırdır’ın Türkiye’nin yeni toplumsal hassaslıklarını ortaya koyduğu kapsamlı sunumundan Adam Fawer ve Özgür Mumcu’nun kurgu ile gerçek ortasındaki hudutları esneten sohbetine kadar gün, düşünmeyi, üretmeyi ve öykü kurmayı odağına alan güçlü bir güçle tamamlandı. Günün dikkat çeken anlarından biri ise Teoman’ın varoluşçuluk, yaratıcılık ve disiplinli hayat rutini üzerine gerçekleştirdiği samimi sohbet oldu; sanatkarın sahne personasıyla gündelik dinginliği ortasındaki çarpıcı istikrar, salonda büyük ilgi uyandırdı.
“Makina Hesap Yapar, İnsan Mana Arar” oturumunda Ahmet İnam, insanın temel muhtaçlığının sırf vücudunu yaşatmak değil, hayatına mana katmak olduğunu vurguladı. Çağdaş dünyanın suratının bireyi kendi sorularından uzaklaştırdığını söz eden İnam, “mana sağlığı”nın tıpkı fizikî ve ruhsal sıhhat kadar yaşamsal bir gereksinim olduğunu söyledi. İnsanın kendi kıymetlerini, niyetini ve yaşama bakışını sorgulamasının bir tıp varoluşsal genişlik yarattığını belirten İnam, herkesin kendi ömrünün “şairi” olabileceğini anlatarak konuşmasını alkışlar eşliğinde tamamladı.
“Sıradanlığın Dudak Uçuklatan Maliyeti” başlıklı konuşmasında Adam Morgan, markaların gerçek rakibinin sadece bölüm oyuncuları değil, insanların dikkatini çalan her şey olduğunu söyledi. Sıradanlığın markalar için en büyük tehdit olduğunu belirten Morgan, izleyiciyle duygusal bağ kuran sahnelerin marka bağlantısında yarattığı farkı anlattı. Beklentileri sarsan, zekice kurgulanmış başlangıçların marka öykülerini güçlendiren stratejik avantajlar sunduğunu vurguladı.
“Geleceğin Kodları: Türkiye Trendleri” oturumunda Bekir Ağırdır, Türkiye’nin dönüşen kıymet setlerini, sosyo–kültürel hassaslıklarını ve yeni tüketici davranışlarını şekillendiren 10 temel eğilimi aktardı. Ekonomik sıkışmanın yarattığı “küçük mükafatlar kültürü”, dijitalleşmenin yükselttiği güvensizlik, toplumsal gettolar, mana arayışı ve indirim avcılığının yeni norm hâline gelişi sunumun öne çıkan başlıklarıydı. Ağırdır, toplumun maddi kazanımdan çok zihinsel ve duygusal iyiliğe yöneldiğini belirterek markalara empati ve itimat temelli yeni bir irtibat lisanı geliştirme daveti yaptı.
“Olasılıksız Kıssalar, Gerçek Dünyalılar” oturumunda Adam Fawer ve Özgür Mumcu, yaratıcı süreçlerinin art planını aktardı. Fawer, finans ve teknoloji alanlarındaki tecrübelerinin bilgi odaklı düşünme biçimini beslediğini, datanın hayal gücünü destekleyen güçlü bir taban sunduğunu söyledi. Mumcu ise hukuk, sosyoloji ve kültür tarihine dayalı akademik birikiminin karakter derinliğine tesirini anlattı. İkili, ister yazarlıkta ister girişimcilikte olsun, asıl kuvvetin “kendi iç sesine ve fikrine sadık kalmak” olduğunu vurguladı.
“Hikâye, Cesurların İşidir” söyleşisinde Başar Başaran ve Can Yılmaz, karakter merkezli yeni anlatı çağını eğlenceli bir sohbetle tartıştı. Başaran’ın varoluşçuluktan bugünün anlatı yapısına uzanan göndermeleri söyleşiyi felsefi bir çerçeveye taşırken; Can Yılmaz’ın hayatın içinden topladığı kıssaları mizahi üslubuyla aktarması salonda sıcak bir atmosfer yarattı. Karakter yaratımı, sahicilik ve kıssa kurmanın cüreti üzerine yürüyen sohbet günün en keyifli anlarından biri oldu.
“Yapay Zekâ Yaratıcılığı Nasıl Demokratikleştiriyor?” başlıklı oturumda Ozan Sihay, yapay zekânın üretim kapasitesini nasıl dönüştürdüğünü kapsamlı örneklerle anlattı. Farklı AI üretim araçları üzerinden yaptığı karşılaştırmalar, metin, görsel, görüntü ve ses üretiminde AI’ın yarattığı sürat ve ölçeklenebilirliği gözler önüne serdi. Sihay, fotoğraf ya da tasarım bilgisi olmayan şahısların bile sırf yazarak karakterler ve görüntüler oluşturabildiğini söyleyerek yaratıcılığın “demokratikleştiği” yeni devrin altını çizdi.
“Brand New Apocalypse” oturumunda filozof Srećko Horvat, kıyamet kavramının “yok oluş” değil “açığa çıkarma” manasına geldiğini hatırlatarak çağdaş dünyanın krizlerini çarpıcı bir perspektifle ele aldı. Gerçeğin tek başına aksiyona dönüşmediğini, bugün asıl gereksinimin hayal gücünü ve şiirsel yaratımı tekrar canlandırmak olduğunu söyledi. Horvat’a nazaran ihtilal büyük gayretlerle değil, gündelik hayatta kurulan küçük dayanışma pratikleriyle başlıyor; sevgi ise hâlâ en güçlü politik hareket.
“The Creative Rewrite by TikTok” oturumunda yaratıcı sanayiyi dönüştüren Tiktok’un yeni kuşak üretim araçları sahneye taşındı. Arda Erdik ve Nüzhet Algüneş , AI’ın şaşırtma gücünü tekrar tanımladığını ve yaratıcı zekâya duyulan muhtaçlığın arttığını vurguladı. TikTok takımının aktardığı Content Suite, AI Avatar ve Image to Video/Text-to-Video sistemleri, markalar için ölçeklenebilir, süratli ve ekonomik bir üretim modelinin kapılarını araladı. Oturum, dijital irtibatın geleceğinin sürat, içgörü ve teknoloji üçlüsü etrafında yine yazıldığını gösterdi.
“Bir Rockstar’ın Varoluşla İmtihanı” oturumunda Teoman, Yekta Kopan moderasyonunda hem sahnedeki rock yıldızı personası hem de gündelik hayatındaki sade nizamı üzerine içten bir sohbet gerçekleştirdi. Genç yaşlarda Sartre ve Camus’yle başlayan varoluşsal sorgulamalarının bugün de üretiminin merkezinde olduğunu söyleyen sanatçı, erken kalktığı rutinlerin ve disiplinli ömrünün geçmişte yaşadığı dertleri dengelediğini anlattı. Teoman, müziği bir “sanatçı–iş insanı” odağında ele aldığını, sahnedeki enerjiyi koruyabilmek için konser sayılarını şuurlu biçimde azalttığını belirterek hem kendi markasını yöneten hem de çocuk ruhunu canlı tutan ikili yapısının işine yansıyan tesirlerini paylaştı.
Günün sonunda ise sahne, Harun Tekin ve Koray Candemir’in “Şakalı Akustik” ismini verdikleri samimi ve eğlenceli performansıyla müziğin sıcak gücüne teslim oldu. İkilinin akustik yorumları, üçüncü günü keyifli bir atmosferle kapatarak Brand Week İstanbul’a unutulmaz bir final sundu.
